“Kardeş kavgası”nı önlemenin yolunu kardeşleri öldürmekte bulmuşlardı. Şener Şen’in bir filmindeki gibi pişkinlikle “ sor bakalım niye yaptım “ dediklerinde sorduğumuz “niye?!” sorusunun cevabı elbet “ vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü adına “ olacaktı.
Vatanın ve milletin bölünmezliği adına kardeş katli vacipti.
Bu uğurda yakalanarak çeşitli işkencelere maruz kalıp ölebilir, işkencenin izlerini taşıyan bedeniniz “yasak” olduğu gerekçesi ile ailenize bile gösterilmeden alelacele gömülebilir veya geri dönmek üzere çıktığınız evinize bir daha dönemeyebilir, kardeşleri tarafından kör kuyulara atılan Yusuf misali kendinizi o insafsız çukurların birinde bulabilirdiniz.
Bir daha dönmenize izin verilmeyen evinizde, sağ veya ölü bir umut diyerek yol gözleyen analar, bazı yürekler için hiçbir anlam ifade etmeyecek şeyler söyleyebilirdi:
“ Bir bilebilsem nerede olduğunu. Bir bilebilsem mezarını. Onu çiçeklerle yeniden hayata döndüreceğim. Mezarını kırmızı karanfillere boğacağım “
Kapı duvar kesilmiş suretler karşısında “neden” soruları artık anlamını yitirdi. “Kadın da olsa çocuk da olsa gereği yapılır” cevabına yabancı değildik sonuçta.
“Ayine-i pür tab-ı mücellâda nihanız” demiş şair. Parlak aynalarda bile göremiyorsak kaybettiğimiz onca insanı, katillerini de mi görmeyelim?
* Daha önceleri olmadığı iddia edilen Jitem’in varlığı kabul edilmiş ama meğer kimsenin haberi yokmuş. ( Bak sen! ) “Savcı Yüksel'in yürüttüğü soruşturmada, JİTEM adlı oluşumun, İçişleri Bakanlığının onayı olmadan ve Genelkurmay Başkanlığının görüşü alınmadan, Jandarma Genel Komutanlığının kendi inisiyatifiyle kurulduğu tespit edildi.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder