22 Temmuz 2012 Pazar

Tezat


…– elbette yıllar evvel – kötü insan yoktur sözünü büyük bir inançla söylerdim. “Göreli beri”; ego cilalamada insan kullananı, ne kadar “iyi yalan” söylerse o kadar zeki olacağını sananı, mutlu insan gördükçe mutsuz olanı, içi katrana dönmüş ve artık temizlenmesi mümkün olmayanı… bu inançlı sözlerim kimsenin duyamayacağı bir mırıltıya dönüştü.

İyi ve kötü gibi yaşamın kendisi de tezatlardan ibaretti sanki ve biz bu tezatların hepsine sadece seyirci kalıyorduk. En fazla yaptığımız şey ise; her şeyin ve herkesin çok uzağında durarak kendimizi korumaya çalışmak oluyordu.

Bir sabah kalktığımda telefonumun mesajlarında Sabahattin Ali öyküsünden bir bölüm vardı. İşe giderken kendimi ve tüm seyirci şairleri selamladım.

Ve genç şair altı ay memleketin bütün şehirlerini dolaştı ve orada ağlayanları ve gülenleri gördü.

Büyük bir konağın geniş salonunda raks ve kahkahadan yorulup terleyenler serin şerbetlere, buzlu yemişlere koşarlarken, kristal pencerelerden dışarı süzülen ışıkta, soğuktan donan ayaklarını avuç avuç karla ovmaya çalışan ihtiyarları gördü.

Kucağında taşıdığı aç çocuğu yaşatmak için sarhoşların arkasından koşan kadınları ve karnında taşıdığı günahsız çocuğu öldürmek için hekimlerin cebine beyaz alevli inci salkımları koyan kadınları gördü.
Kardan ve rüzgârdan koruyan bir dükkân kepengi altında başını bir köpeğin sırtına dayayarak uyuyanları ve güzel ısınmış odalarda, Çin ipeği örtülü yataklarda, nakris ağrılarıyla kıvranarak uyuyamayanları gördü.

Aptalların tahakkümüne, günahsızların cezalanmasına; faziletin susmasına ve ihtirasların gürültüsüne, hikmet ehlinin tahrik edildiğine ve nadanların alkışlandığına şahit oldu.


1 yorum:

Adsız dedi ki...

Gerçekten çok güzel yazı yazıyorsun. "blogger" okusun ve kahrolsun :)))