Ren Nehri macerasını daha sonra anlatmaya kendime söz verip Antakya'ya gidecek olanlar için ufak notlar düşmek istiyorum.
- Tek Ermeni köyü olduğunu gezimiz sırasında öğrendiğim Vakıflar Köyü'nü mutlaka gezi programınıza ekleyin. Küçük kilisesi, mezarlığı ve sohbet edebileceğiniz güzel insanları ile gördüğünüze mutlu olacağınız bir köy olacaktır.
- Bindiğiniz taksi, minibüs her neyse birden daire çizmeye başlarsa sakın şaşırmayın, bilin ki Hızır Aleyhisselam Türbesi'nden geçmektesiniz. Belki ziyaret etmek isteyeceğiniz yerlere eklemek istersiniz.
- M.Ö 300 yıllarında dağdan gelen sel sularının dağın hemen bitimindeki iç limanı kapatma tehlikesine karşı yapılan Titus Tüneli hayal gücümüzü zorluyor. Samandağ'ın 5 km kuzeyinde bulunan, genişliği 6 metre, yüksekliği ise 7 metreyi bulan, bazı noktalarda açık bazı noktalarda ise tünel olarak ilerleyen Titüs Tüneli Antakya'ya gelecek olanların mutlaka görmesi gerekenlerden. Titus Tüneli boyunca gezerken buranın yapımında çalışan 1000 köleden biri olabileceğiniz ve 10 yıl boyunca gece gündüz Ferhad misali bir dağı deldiğinizi düşünüp, zamanda ufak bir yolculuk yaptığınız hissine kapılabilirsiniz.
- Kurtuluş Caddesi üzerinde bulunan Affan Kahvesi'ne gitmeli ve Haytalı yemelisiniz.
- St. Pierre Kilisesi dünyadaki ilk kiliselerden biri olarak kabul edilmektedir. Bu kilise topluluğu kendisini hristiyan olarak tanımlamış ve hristiyanlığın olmasa bile tanımının doğduyu yer olmuştur. Bir dağa oyulmuş bu kilise aynı zamanda hristiyanlar için hac yeri olarak kabul edilmektedir. Birçok ilki barındıran bu kiliseyi Antakya'ya gelenler sanırım görmeden dönmeyecektir.
- Habib-i Neccar Camii günümüz Türkiye sınırları içindeki ilk cami olarak biliniyor. Habib-i Neccar ise İsa'nın havarilerine inanan ve bu uğurda ölen ilk insan. Cami içinde türbesi de bulunmakta.
- Eski Antakya evleri arasında kaybolun
- Kalacak yer olarak ilk tercihiniz Anti̇k Beyazit Hotel olsun. Balkonundan çiçekler sarkan bu otelde kendimi 1930'larda gibi hissettim. Üstelik kaldığımız oda sokağa bakan, balkonlu odalardan biri olunca eski bir konakta kalıyor olmaktan farkı yoktu.
- Antakya merkezden bineceğiniz minibüslerle Harbiye'ye gitmelisiniz. Şelaleleri ve defne ağaçları ile görülmeye değer bir doğası var. Daphne ve Apollon'un hikâyesini biliyorsanız ve Harbiye'nin eski çağlardaki adının Daphne olduğunu söylersem mitolojiye meraklı bünyelerin de ilgisini çekmiş olurum sanırım.
- Dışarıdan gördüğümüzde " Böylesi ilkleri barındıran bir yer için ne kadar küçük " dediğimiz Arkeoloji müzesi içine girdiğimizde eşsiz mozaikleri ile bizi utandırdı. Uğramamazlık yapmayın.
- Yemekler bir harika. Döneri, tepsi kebabı, zahteri, künefesi... Antakya mutfağı anlatılmaz tadılır.